YOLA ÇIK… YOL AÇIK
1145
page-template-default,page,page-id-1145,bridge-core-2.1.2,qode-news-3.0,translatepress-tr_TR,ajax_fade,page_not_loaded,,vertical_menu_enabled,qode-title-hidden,qode_grid_1300,side_area_uncovered_from_content,qode-content-sidebar-responsive,qode-theme-ver-19.9,qode-theme-bridge,disabled_footer_top,disabled_footer_bottom,qode_header_in_grid,wpb-js-composer js-comp-ver-6.1,vc_responsive,elementor-default,elementor-kit-219,elementor-page elementor-page-1145

YOLA ÇIK … YOL AÇIK…

 

…nerede kalmıştık?

 

Uğur’un emanetlerine sahip çıkmak, en büyük arzularından biri olan ilk kitabı KAĞITTAN KULE’yi tamamlamak…

İlk tanıştığımız günlerde bahsetmişti kitap yazmak istediğinden; kitapları, filmleri, müziği ne kadar sevdiğini anlatmıştı saatlerce, günlerce…

 

Birlikte geçirdiğimiz son yıllar zamanının çoğunu bu tutkusu için çalışarak geçirdi. Okudu, İzledi, dinledi, yazdı, sildi, baştan yazdı, titizlendi, en güzeli olsun istedi.

Sonra bir gün aniden gitmeye karar verdi…

Mirasına sahip çıkmak, verdiği emeğin kıymetini bilmek biz, dokunduğu ve iz bıraktığı “Akıllar” ve “Yürekler”e emanet kaldı. 

 

Kitap iki bölümden oluşsun dedik. 

Birinci bölüm Uğur Nalbantoğlu’nun yazdığı makaleler; İkinci bölüm “Uğur Nalbantoğlu kimdir?” i anlatan bizlerin yazıları.

 

Uğur’u anlatmak kolay değil, hem de hayat arkadaşı olarak hiç kolay değil…Nasıl tanıştık, nasıl aile olmaya karar verdik, nasıl iyi günde kötü günde birlikte mücadele verdik, nasıl birbirimize nefes olduk, nasıl iyi bir babaydı, nasıl benim ve oğlumuzun en iyi arkadaşı oldu… anlatmaya çalışsam sayfalar yetmez, kelimeler kifayetsiz kalır. 

Bu sebeple “Uğur Nalbantoğlu kimdir?” sorusunu, bende hayata dair bıraktığı izlerden yola çıkarak anlatmaya çalışacağım. 

 

Hayatta bana rehber olmak için yoluma çıkan insandır Uğur…

Ankara’dan İstanbul’a, İtalya üzerinden geçici olarak geldiğim bir zamanda karşıma çıkan ve beni bu şehirde yaşamaya ikna eden… 

Tanışmamızın ilk haftasında “bizi aile olarak gördüm ben” diyerek bana benden çok inanan, beni benden çok seven…

 

Neşesi ile hayata bakış açımı değiştiren insan… Bana “neşeli” olmayı öğreten…

Neşe demişken; Uğur’un “onbeş…yirmi…” adlı makalesinde bir cümle takıldı gözüme.

“…zaman geçiyor. Dolayısı ile, son yirmi yaz mevsimi için buraya kendime not düşüyorum ki unutmayayım. Neşemi kaçıran herşeyden ve herkesten en kısa zamanda uzaklaşmalıyım.”

1 Neşen mi kaçtı birtanem? Kim ve ne kaçırdı neşeni? Neden gittin bir anda?

2 Hani 20 (yazıyla yirmi) yaz mevsimi ömür biçmiştin kendine? Daha 5 (yazıyla beş) yaz mevsimi geçti bu yazının üzerinden, neydi bu telaşın gitmek için?

…devam edelim. 

 

Hayata ve yaşadıklarımıza “haydi bir çay koy, yeniden başlayalım.” bakış açısı ile bakabilen ve bunu bana öğreten…

 

Karşılaştığımız tüm krizlerde direksiyonu ele alan ve bizi o krizden sapasağlam çıkaran… Ben çok iyi iş planı yaparım, süreç tasarlarım, operasyonun eksiksiz hedefe ulaşması için çok çalışırım, hedefe ulaşır, sonuçları raporlar sonra biten o hikayeyi birilerine devreder ve yeni bir hikayenin peşinden koşmaya başlarım. Ama yoldaki krizleri yönetmekte iyi olduğumu söyleyemem; hatta hiç yönetemem desem yalan olmaz… Ailemizin kriz yöneticisidir Uğur… İşte bu yüzdendir ki rehberimin zamansız ve ani gidişi, bir anda hayatımdaki en zor kriz ile başbaşa bıraktı beni. Hayat arkadaşımla yaptığımız iş bölümünün birden hiç çalışmadığım ve bilmediğim yerden beni sınaması ile tek başıma kaldım. Sonuç mu?  Yönetemedim, herşey bir anda ellerimden kaydı, gitti…

 

Şimdi mi? İyileşiyorum, iyileşiyoruz oğlumla birlikte. (keşke başka bir alternatifim daha olsaydı…) Çünkü hayat rehberim artık fiziken bu dünyada olmayıp, kalbimde yaşamaya devam ederken bana yol göstermeye de devam ediyor. Hayata devam edebilmem için ve bu hayatta bana verilen misyonumu tamamlayabilmem için gönderdiği mesajları okuyabiliyorum. 

En son aldığım mesaj : “Yola çık, yol açık”. İşte bu mesajı aldığım gün karar verdim. Uğur Nalbantoğlu’nun vasiyetlerine sahip çıkıp, yeni bir yola çıkmaya. Vazgeçmek değil bu, teslimiyet. “Amor Fati” (Nietzche) :Kaderini sevmek. Çünkü yol açık ve aydınlık biliyorum, rehberime güveniyorum…

 

Yine Uğurcuğum’un bir cümlesi ile bitirmek isterim. 

“Hem ne demiş Queen : Empty spaces what are we living for…”

 

Her gününüz bir yaz mevsiminin güneşli gününü düşleyerek geçsin…

 

Ebru Nalbantoğlu / Kağıttan Kule kitabından…

 

 

Not : Bu yazıyı defalarca baştan okudum, yazdım, sildim, tekrar yazdım. Hep bir eksik anlattım hissi… Tabii ki eksik, bu dünyadan Efelerin Efesi’nin babası, Ebrush’un biricik yol arkadaşı bir Uğur Nalbantoğlu geçti; kelimelerle anlatmak mümkün mü? Huzur içinde özgürce kal birtanem…