Mektup.
738
post-template-default,single,single-post,postid-738,single-format-standard,bridge-core-2.1.2,qode-news-3.0,translatepress-tr_TR,ajax_fade,page_not_loaded,,vertical_menu_enabled,qode-title-hidden,qode_grid_1300,side_area_uncovered_from_content,qode-content-sidebar-responsive,qode-theme-ver-19.9,qode-theme-bridge,disabled_footer_top,disabled_footer_bottom,qode_header_in_grid,wpb-js-composer js-comp-ver-6.1,vc_responsive,elementor-default,elementor-kit-219

Mektup.

Elias Canetti, Nobel ödüllü yazar.

Aslında kimyager.

Franz Kafka’nın ilk büyük aşkı Felice Bauer’e yazdığı mektupların bir kısmından oluşan “Sevgili Felice’ye Mektuplar” kitabında Canetti, mektuplara olan ilgisini şöyle tanımlıyor: “Yıllardır mektupları öylesine derin bir ilgi ve heyecanla okuyorum ki, bu tadı ve duyguyu hiçbir edebiyat yapıtında yaşamıyorum”

Aynı duygu ve düşünceler içindeyim.

Ama kötü bir haberim var. İnternetin keşfiyle birlikte mektuplar yok olup gitti. Allah’ın bildiğini kuldan mı saklayacağım. Mektup ölmek üzere…

Mektupları sona ermiş bir hayatın yeniden kurgusu olan derleme kitaplar da…

Aslında düşünmenin ve iletişim disiplininin en önemli bacağı yazı yazmak. Eksikliğine tahammül söz konusu değil. İyi bir metin yazmayı beceremeyen kimseden, iletişim uzmanı da olamaz.

Daha iyi yazmak için ne yapmalı?

Ne yazdığının önemi yok diyor merhum üstat Ferhan Şensoy. Hocası Haldun Taner’e sormuş. O da teyit etmiş. “Her sabah kalkarım 20 sayfa yazarım oğlum” demiş Haldun Taner.

20 sayfa! Sabah altıda kalkıp aklına bir şey gelmezse gördüğünü yazarmış Haldun Taner üstat.

Yazmak…

175 bin yıldır yazıyoruz.

Günümüzde gelen e-postaların imza kısmına bakıyorum. “Svg.”

Sevgiler yazamıyor. 5 harfe basamamış.

Konuyu kapatayım.

….

Mektup yazmak, yok olmaya yüz tutmuş başka bir dili kullanma, iletişim ve yazma becerisi.

Akıllara ve yüreklere sesleniş.

Hayattan koparılmış. Temsili bir eylem.

Kıymetli.

Zor.

Maryanne Wolf.

Bir öğretim görevlisi…

Dünya çapında, çocuklar için/okur-yazarlık adına nefis çalışmaları var.

Özellikle dijital dönem ve okuryazarlık adına kıymetli kitapları var. Bir tanesi “Proust ve Mürekkepbalığı: Okuyan Beynin Bilimi ve Hikâyesi” kitabı.

Meraklısı inceleyebilir.

Maryanne Wolf, kitapta insanların doğaları itibariyle okumayı ve yazmayı sevmediklerini vurguluyor. Hayat bizi fizyolojik açıdan okuma ve yazmaya hazırlayacak hiçbir şey vermemiş, aslında biz insanlar konuşmak üzere evrimleştik diyor ve ekliyor;

“Okuma ve yazmayı öğrenmek zor. Öğrenmek için başka amaçlar için evrimleşmiş organlarımızı (gözlerimizi, zihinlerimizi ve ellerimizi ) uyarlamamız gerekiyor. Bu yeni bir kullanımı kazanmak zahmetlidir”

Daha zahmetli olan; alışkanlık kazanmak, kalemi kalibre etmek ve yazı dilde güç kazanmak.

Abraham Lincoln, 1854 yılının Kasım ayında Boston’da yaşayan, 5 erkek evladın annesi Lydia Parker Bixby’e bir mektup yazar.

Mektup 25 Kasım sabahı Bixby’ye elden teslim edilir. Mektup, aynı günün öğleden sonrasında Boston Evening Transcript ve Boston Evening Traveller yerel gazetelerinde yayınlanır.

“Sevgili hanımefendi,

Kara kuvvetleri Komutanlığı’nın dosyalarında ’Massachusetts Merkez Şube Müdürü’ tarafından yazılmış bir beyan okudum.

Bu beyannamede savaş alanında şanlı bir biçimde şehit düşmüş 5 evladın annesi olduğunuz belirtiliyordu. Bu büyük kaybınızın kederini hafifletmek çabasıyla söyleyebileceğim tüm sözlerin ne kadar aciz ve sonuçsuz kalacağının farkındayım.

Ancak size şu teselliyi vermeden kendimi alamıyorum, uğruna öldükleri bu cumhuriyet onlara minnettardır.

Yüce Tanrı’ya büyük kaybınızın acısını dindirmesi için dua ediyor ve sizi, kaybınızın sevgi dolu anısıyla, özgürlüğün mihrabına böylesine büyük bir kurban vermiş olmanın o büyük gururuyla baş başa bırakıyorum.

Saygılarımı arz ederim.”

Bu mektup, sinematografi ve senaryo açısından Steven Spielberg’in bir şaheseri olan “Er Ryan’ı Kurtarmak” filmine ilham kaynağı olmuştur.

Filmde ABD Genel Kurmay Başkanı bu mektubu astlarına okur ve filmin akışı da yerini kazanır.

Salih Bozok.

Mustafa Kemal Atatürk’ün mahalleden ve okuldan arkadaşı.

Yaşıtlar.

Atatürk’e en yakın kişi, aynı zamanda yaveri.

Atatürk’ün hastalığı esnasında, vefatından tam 2 ay önce, yani 2 ağustos 1938’de İsmet İnönü’ye durumu bildiren bir mektup yazıyor.

“Aziz ve Saygıdeğer Büyüğüm İnönü,

Ben bu mektubu sonuna kadar yazmayı, siz de okumayı bilmem başarabilecek miyiz?

Parmaklarım kırık, gözlerim kör olsaydı da ben size böyle acı bir mektup yazamasaydım. Ama yurt aşkı, millet ve memleket sevgisiyle işittiklerimi, gördüklerimi, acı ve feci de olsa size bildirmeyi bir görev, bir borç bildim. Ve bu mektubu yazmak zorunluluğunu duydum.

Sevgili Paşam, Atatürk’ümüz, dün ecnebi profesörlerin de bulunduğu bir sağlık kurulu tarafından muayene edildi. Konsültasyon sonucunda gerekenler yapıldı. Ama bu konsültasyonda bulunan bazı doktor arkadaşlar tarafından bana gizli olarak söylenenlere ve benim de görüp anladığıma göre, bugün Atatürk’ümüzün sağlık durumu, korkulacak kadar kötüdür.

Kalbim parçalanarak size bu acıklı haberi vermek zorunda kaldığım için ayrıca acı duymaktayım. Artık buna göre ne yapmak ve nasıl bir tedbir almak gerekir bilemiyorum. Ankara’da bulunduğunuz için, buradaki durumdan sizi ülke ve milletimin büyüğü, kıymetli İnönü’müzü haberdar etmekle vicdani görevimi yapmak istedim.

Gözyaşlarımla ve derin saygılarımla ellerinizden öperim.”

Dilin duruluğuna ve samimiyete bakar mısınız?

Bu mektubu Salih Bozok oğlu Cemil ile İsmet İnönü’ye elden gönderir.

Ertesi gün, yani 3 Ağustos 1938 tarihinde İsmet İnönü cevaben bir mektup kaleme alır.

“Sevgili Kardeşim Salih,

Mektubunuzu büyük üzüntüyle okudum. Dayanılmaz bir şekilde yüreğim bir daha sızladı. Acılı duygularımı nasıl ifade edeceğimi bilemiyorum. Vefalı yurtsever kalbinizin elemlerini anlıyorum. Elimden geldiği kadar durumu takip ettim. Hastalığın ciddi olduğu görülüyor.

Ben güçlü umudumu muhafaza ediyorum. Hastalığın duraklama durumuna geçmesi ve vücudun güçlenmesi ihtimali hep vardır. Son alınan sağlık tedbirlerinin de canımızdan sevgili hastamızın afiyeti için yeni bir umut ışığı olduğuna inanıyorum.

Kardeşim Bozok, sevgili Atatürk’ü gördükçe onun umudunun sarsılmamasına ve mümkün olduğu kadar neşeli kalmasına çalışmalıyız. Yine en büyük sağlık iyiliği, onun maddi ve manevi gücünden gelecektir. Beni haberdar etmek lütfunuza çok minnettarım Bozok.

Üzüntülü, umutlu olarak ve candan dua ederek takip ediyorum. Dr. Bergmann tecrübeli, ünlü bir doktor imiş. Bu hastalığın gidişinde bir duraklama dönemi de olurmuş. Bu ihtimaller çok umut bağladığımız ışıklardır.

Atatürk’ü gördüğün zaman onu yormayarak benim için ellerini, yüzünü özlemle öper misin?

Mektuplarını her zaman beklerim.

Gözlerim yaşlı olarak sevgiyle gözlerinden tekrar tekrar öperim, sevgili kardeşim.”

Gerçekten de Berlin Tıp Fakültesi Dahiliye Kliniği Direktörü Gustav Bergmann’ın öngördüğü gibi hastalığın seyrinde bir duraklama dönemi yaşanır.

Sonraki mektuplaşmaları takip ettiğinizde o döneme ilişkin sevinci de gözlemliyorsunuz. 

10 Kasım 1938’de Atatürk’ü vefat eder.

Salih Bozok kendini öldürmek ister.

İşini şansa bırakmak istemeyen Bozok, kalbinin üstüne tentürdiyotla işaretlediği yerden kendini vurur.

Ölmez.

3 yıl daha yaşar.

Eşine bıraktığı mektubu şöyle bitirir.

“Fazla teessüre mahal yoktur. Ebediyen arz-ı veda ederim sevgili karıcığım, Sevgili Pakizem”

Svg.