İletişim, İleti.
678
post-template-default,single,single-post,postid-678,single-format-standard,bridge-core-2.1.2,qode-news-3.0,translatepress-tr_TR,ajax_fade,page_not_loaded,,vertical_menu_enabled,qode-title-hidden,qode_grid_1300,side_area_uncovered_from_content,qode-content-sidebar-responsive,qode-theme-ver-19.9,qode-theme-bridge,disabled_footer_top,disabled_footer_bottom,qode_header_in_grid,wpb-js-composer js-comp-ver-6.1,vc_responsive,elementor-default,elementor-kit-219

İletişim, İleti.

At.

Yüklem değil.

Hayvan.

At.

Kültürümüzde, memleketimizin halk inancında ve mitolojisinde kutlu hayvan olarak geçiyor.

Yüklerimizi taşımış, varoluş savaşlarımızda da can vermiş.

Rüzgardan yaratıldığına inanılır.

Rüzgarın gücü ve hızı atın ruhunda bedeninde yaşar.

Görkemli, müthiş bir yaratık.

Bazı efsanelerde altın yeleli, gümüş üzengili, kuyruğu dokuz örgülü, dokuz kolanlı betimleniyor.

Köroğlunun kıratı var, sudan çıkıp gelmiş.

Sadakatin ve güvenin simgesi.

Battal Gazi’nin atının adı ‘Aşkar’.

Aşkar, 40 gün güneş görmeyen bir ahırda ıslah edilmiş.

40 (yazıylakırk) gün.

Nicholas Evans, ingiliz gazeteci, senaryo ve roman yazarı.

1995 yılında yazdığı roman çok satan kitaplar listesinin zirvesine çıktı.

15 milyon adet sattı.

‘Atlara Fısıldayan Adam’ (The Horse Whisperer)

1998 yılında yapım ve yönetmenliğini Robert Redford’un üstlendiği bir film çekildi.

Kitaptan uyarlandı.

Kitaptan bir bölüm ;

‘Bazen teslim olmak gibi görünen şey teslim olmak değildir. Hayatın nasıl olduğunu açıkça görmek, onu kabul etmek, nasıl bir acı içinde olursak olalım ona sadık olmaktır. Çünkü ona sadık olmamanın acısı çok daha büyüktür.’

Temiz ve leziz.

Meraklısı inceleyebilir.

Atların belirli bir şekilde davranması, uyum sağlaması için tarih boyunca açık ve net bir yöntem olarak ‘Güç’ kullanılmıştır.

Anlatsam içiniz acır.

Sadece şu tanımı yazayım.

Çizmenin topuğu arkasına takılan ve atı dürtüp hızlandırmaya yarayan, ucunda yıldız şeklinde keskin, pulu demir takılı parça.

Bildiniz mi ?

Her durumda, korkudan kontrolsüz tepki gösteren atlar, binicisine ve etrafındaki herşeye ve insanlara tehlikeli de olabiliyor.

Korkudan dolayı.

Korku.

Bir adım daha ilerleyelim.

‘Atlara Fısıldayan Adam’ (The Horse Whisperer) kitabını yazarken yazar Nicholas Evans, Buck Brannaman ile karşılaşmış.

Kitabın ilham kaynağı Buck Brannaman.

Brannaman’ın babası, 6 yaşından itibaren, kardeşini ve onu acımasızca dövüyormuş.  

Dövmek.

6.

.- yazıylaaltı.

Bu şiddet, bir gün okulun futbol antrenörü Brannaman’ın vücudunda şiddet izlerini  fark edene kadar devam ediyor.

Buck Brannaman’ın hayatını anlatan nefis bir belgesel de var.

2011 yapımı Brannaman’ın hayatı, kariyeri ve felsefesine odaklanan belgeselin adı ‘Buck’.  

Brannaman belgeselde diyorki,

‘İnsanlara sık sık dile getiriyorum. At bu dünyada insanoğlundan daha daha değerli birşeye sahiptir. İçindeki barış ve huzur.’

İnsanların belirli bir şekilde davranması, uyum sağlaması için tarih boyunca açık ve net bir yöntem olarak ‘Güç’ kullanılmıştır.

Buck Brannaman’a neden ‘Atlara Fısıldayan Adam’ lakabı takılmış ?

Güven odaklı iletişim kuruyor.

Anlıyor, anlatıyor, anlaşıyor.

İletileri net veriyor.

İletileri net alıyor.

Artık ‘Tesadüfe’ yer yok.

.- Açayım.

İlişkileri ve iletişim şeklini tekrar düşünmek zorunda olduğumuz bu dünyanın bu zaman diliminde huzur düzeyi tesadüfen elde edilmiyor.

İletişim ve ilişkilerdeki sonuçlar da raslantısal değil.

Hiçbir zaman olmadı.

Çocuklarımızın, ailemizin, yöneticilerimizin ve çalışma arkadaşlarımızın uzaktan bağlandığı, bir nevi  çevrimdışı (offline) olablimenin lüks olduğu bir dönemdeyiz.

Uzaktan bağlanıyor, uzaktan dinliyor, uzaktan konuşuyor, uzaktan anlayıp, anlatıp, anlaşmaya çalışıyoruz.

Karanlık sular.

( Kimse masum değil )

Burada duralım.

İletişimin başka perspektifine bakalım.

Claude Steiner.

Amerikalı psikoterapist.

1935 yılında Fransa’da yahudi bir anne ve hristiyan bir babadan dünyaya geldi.

1952’de Steiner, mühendislik okumak için ABD’ye gidiyor.

1957’de psikiyatrist ve transaksiyonel analiz psikoterapi okulunun kurucusu Eric Berne tanışıyorb

International Transactional Analysis Association’ın kurucu üyesi ve öğretim üyesi. 

Steiner’in hocası Eric Berne, şunu söylemiş bir adam.

“İnsanlar dünyaya prens ve prensesler olarak gelirler, ancak daha sonra kurbağaya dönüşürler. Psikoterapistlerin amacı da insanların yeniden prens ve prenses olmalarına yardımcı olmaktır.”

Nefis.

Claude Steiner, duygusal okuryazarlık üzerine yaptığı çalışmalarda ‘Temas İletileri’nden bahis ediyor.

Temel ihtiyaçlarımız arasında, fark edilmek, kabul görmek, sevilmek ve beğeni var.

‘Temas İletisi’ aslında insanoğlunun tam bu açlığına karşılık geliyor.

İnsanoğlu, sevgi arayışı içindedir; kabul görmek temas iletileri alışverişi ile mümkündür.

Temas iletileri fiziksel, sözel olabilir.

Rahmetli annemin bir göz kırpışına kalbimin pır pır atmasının nedeni bu olsa gerek. 

Hepimiz temas iletisi almak için haykırırız diyor Claude Steiner.

Öte yandan ileti vermek kadar alabilmekte önemli.

Bizim memleketimiz için  en zor konu.   

.-  Estağfurullah.

.- O sizin güzelliğiniz.

Kabul et değil mi ?

Teşekkür et.

Al o iletiyi.

Dean Cornish, ‘Love and Survival’ (Sevgi ve Hayatta Kalmak) kitabında ise şu notu düşüyor.

“Duygusal ve fiziksel sağlığımızı korumak için temas iletilerine ihtacımız var. Bizi hasta eden veya iyi hissettiren şeyin temelinde, sevgi ve içtenlik var. Ben bunu sağlayabilecek ne bir ilacın, ne bir diyetin, ne de ameliyatın olduğunu gördüm. İnsanın yaşam kalitesini temelden etkileyen tek unsur.’

İş yerinde motivasyonu etkileyen en önemli faktörün maddi unsurların ötesinde, liderin çalışana gösterdiği ilgi ve ‘hatır sorma’ olduğunu gösteriyor. 

‘Temas iletisi’ yani….

Bu salgın döneminde hepimiz evden çalışırken…

Yöneticisini, çalışanını aylardır görmeyen , uzun bir süredir işitmeyenler varken.

Uzaktan bağlanıyor, uzaktan dinliyor, uzaktan konuşuyor, uzaktan anlayıp, anlatıp, anlaşmaya uğraşıyorken…

Bu konu bu dönemde liderin iletişim kurarken  dikkat etmesi gereken ince bir konu.

İlişki ve iletişim adına bu küçük detaya inmeyince kaybediyoruz.

Ölümünden sonra tarihin en büyük yüzölçümüne sahip imparatorluğu haline gelmiş Moğol İmparatorluğu’nun kurucusu ve ilk Kağanı, Moğol komutan Cengiz Han, küçük detayların silsile etkisini şöyle anlatıyor.

‘Bir çivi bir nalı, bir nal bir tırnağı, bir tırnak bir ayağı, bir ayak bir atı, bir at bir kumandanı, bir kumandan bir vatanı mahvedebilir.’