Gölgeye Girenin Gölgesi Olmaz
617
post-template-default,single,single-post,postid-617,single-format-standard,bridge-core-2.1.2,qode-news-3.0,translatepress-tr_TR,ajax_fade,page_not_loaded,,vertical_menu_enabled,qode-title-hidden,qode_grid_1300,side_area_uncovered_from_content,qode-content-sidebar-responsive,qode-theme-ver-19.9,qode-theme-bridge,disabled_footer_top,disabled_footer_bottom,qode_header_in_grid,wpb-js-composer js-comp-ver-6.1,vc_responsive,elementor-default,elementor-kit-219

Gölgeye Girenin Gölgesi Olmaz

Muğlak:

…anlaşılması zor, anlaşılmaz, çapraşık, karışık (söz, iş, konu)…

Başınıza ne geleceğini kontrol edemezsiniz, ancak bu konuda ne yapacağınız sizin kontrolünüzdedir.

Filmi geriye saralım.

Daniel Pink 2006 (yazı ile ikibinaltı ) yılında kaleme aldığı “Aklın Yeni Sınırları” adlı eserinde son 400 yılı bir ‘Tiyatro Oyunu’na benzetir ve şöyle betimler;

18. yüzyıl Tarım Çağı’dır. Bu yüzyılın başrolü çiftçidir. 19. yüzyıl ana karakteri ise Sanayi Çağı’nın işçisine dönüşmüştür. 20. yüzyılda başrolü Bilgi Çağı’nın beyaz yakalı bilgi işçileridir.

21. yüzyıla geldiğimizde ise oyundaki ana karakterler değişir. Yüksek teknoloji ve yapay zeka çalışanlardan hızla rol çalmaya başlar ve bunlara karşı daha yaratıcı, empati kurabilen, anlam üreten insanlar sahneye çıkar.

Kitaptaki betimleme bu.

Sonra ne mi olur ?

2020 yılında koronavirüs salgını ile tanışırız.

Gogol’un ‘Bir Delinin Hatıra Defteri’ sahne alır.

Başınıza ne geleceğini kontrol edemezsiniz, ancak bu konuda ne yapacağınız sizin kontrolünüzdedir.

Filmi biraz daha başa saralım.

1990’ların ortalarında küreselleşme ile “mesafenin ölümü” önümüze düştü. Artık birbirimize çok yakındık. Sinop’lu Diyojen gibi ‘Dünya Vatandaşı’ kavramına özenen bir dönem yaşadık.

Şimdi ise neredeyse birbirini eliyle iten, birbirinden uzak kalmaya çalışan ‘tekil’ bir dünyaya göz açmak üzereyiz. Açtık hatta…Aşıyı bulsak birgünde, tüm dünyayı aşılasak, ertesi gün restaurantlara, otellere ve uçaklara hücum eder miyiz ? Aslında 2008’den bu yana hızlanarak tersine dönmeye başlayan küreselleşme sürecinin ‘tabutuna son çiviyi’ koronavirüs mü çaktı ?

Emin değilim.

Öte yandan strateji ve iletişimi; çalışanlar, müşteriler ve paydaşlarımız için en iyi şekilde yönetmek, değişim için direnç kazanmak, liderlik, etki yaratmak ve yeniden tasarlamaya kadar birçok noktaya yönelik bir yolculuk yapmak gerekiyor.

Aslında bu salgın öncesinde de bunları dinlemiyor, anlatmıyor ve okumuyor muyduk?

‘Bugünü’ daha konuşmadan, ‘Gelecek’ ile ilgili önermelerini fütursuz fütüristlerden dinliyoruz. Unkapanı Plakçılar Çarşısı’na dönüşmüş canlı yayın furyalarının içinden sesleniyorlar. Hep o eski şarkıları, aynı tınıları mı duyuyoruz ?

Öte yandan, ‘Liderlik’ kavramının önüne daha ne kadar sıfat eklenecek, merakla izliyorum. Samimi, fark yaratan, değişiklik katan, etkin, etkili, paslı, kokulu liderlik… Biz izliyoruz ama sevdalısı çok…

Lafügüzaf…

Gelecek erkenden önümüze geldi…

Doğru bir cümle mi bu?

Başınıza ne geleceğini kontrol edemezsiniz ancak bu konuda ne yapacağınız sizin kontrolünüzdedir.

Filmi biraz daha başa saralım.

Çok sardık di mi?

Olsun.

Yıl 1943.

Abraham Maslow’un İhtiyaçlar hiyerarşisini bir çalışmasında ortaya attığı tarih…

Maslow, kuramında ihtiyaçları birer basamak olarak ifade etmiş. Toplam 5 basamak…

Kuramın odağı, en alt basamaktaki temel ihtiyaçlar karşılanmadan bir üsteki ya da en üstteki ihtiyacın karşılanmasının anlamsızlığı ilkesi üzerine kurulu.

Maslow, tutum ve davranışlarımız ile ilgili iki varsayım öne sürüyor. İhtiyaçlarımızdan birini karşıladığımızda ardından onun yerini diğeri alır. Dolayısıyla ihtiyaçlarımız, davranışlarımızı belirleyen en önemli faktör. İkincisi ise, ihtiyaçlarımızın hiyerarşik bir düzen içerisinde alttan üste doğru belirli bir sırada hareket etmesi. Dolayısıyla, ilk ihtiyaç giderilmeden bir üsttekine atlandığında insanlar istenen davranışları sergilemeyecek.

Özetle, yapılan hiçbir fayda çalışmasının etkisi, istenen sonucu veremeyecek.

İhtiyaçlar hiyerarşisini meraklısı daha detaylı araştırabilir.

Ben hiyerarşinin en altındaki iki basamağa odaklanmak istiyorum.

En altta, ‘Fiziksel İhtiyaçlar’, bir üstünde ise ‘Güvenlik İhtiyacı’ var.

Fizyolojik ihtiyaçlarımız, yaşamımızı sürdürebilmemiz için yaşantımız boyunca karşılamak zorunda olduğumuz oksijen, yemek, içmek, barınma, dinlenmek, uyumak gibi zaruri durumlar. Dolayısıyla bunlardan birini listeden çıkardığımızda hayatımızı idame ettirmemiz imkansız. İkincisi ise, fizyolojik ihtiyaçlardan sonraki basamak olarak güvenlik ihtiyacı. Güvenlik ile ilgili ihtiyaçlarımızı karşılamadığımızda sosyal ihtiyaçlara yönelmemiz mümkün değil. İş, kaynak, ahlak, aile, sağlık ve mülkiyet…

Mart ayında hazır giyim sektörünün ünlü bir markası online mağazasına temel gıda, kişisel bakım, kitap, hijyen ve temizlik malzemelerini ekledi. Satmaya başladı. Oturup burada pazarlama stratejisi olarak doğru mudur, değil midir tartışmayacağım. Ama Maslow’un ilk iki basamağında sıkışıp kaldığımızın bir resmiydi bu. Aynı sektörde rakibi olan diğer markalar da sonrasında benzer ürünleri online mağazalarına ekledi.

Hmmm…

Başınıza ne geleceğini kontrol edemezsiniz ancak bu konuda ne yapacağınız sizin kontrolünüzdedir.

Filmi donduralım.

Bütün bunları da bir kenara yazalım…

Fütursuz fütüristlere kulağımızı tıkayalım.

Hem ne demiş, Bozkırın Tezenesi Neşet Ertaş;

‘Gölgeye girenin gölgesi olmaz. Adam olan çıkar güneşe, kendi gölgesini yaratır.’