Büyülü Gerçeklik.
510
post-template-default,single,single-post,postid-510,single-format-standard,bridge-core-2.1.2,qode-news-3.0,translatepress-tr_TR,ajax_fade,page_not_loaded,,vertical_menu_enabled,qode-title-hidden,qode_grid_1300,side_area_uncovered_from_content,qode-content-sidebar-responsive,qode-theme-ver-19.9,qode-theme-bridge,disabled_footer_top,disabled_footer_bottom,qode_header_in_grid,wpb-js-composer js-comp-ver-6.1,vc_responsive,elementor-default,elementor-kit-219

Büyülü Gerçeklik.

Uzun adı; Gabriel José de la Conciliación García Márquez.

Kısa adı; Gabriel García Márquez.

Lakabı; ‘Gabo’.

Kolombiyalı.

1982’de Nobel Edebiyat Ödülü‘nü kazandı.

Yüzyıllık Yalnızlık’ ( Cien Años de Soledad ) adlı başyapıtı; kurgu kasaba Macondo’da, ‘Buendia’ ailesinin 6 (yazı ile altı) nesle dayanan masalsı bir roman…

Gabo, romanda tam 6 nesil boyunca benzer isimleri kullanır.

Kitabın başında yer alan soy ağacına sık sık bakmak zorunda kalırsınız.

Hem bireylerin hemde grupların tekrar tekrar aynı hataları yapışına dem vuran bir döngünün ironisidir bu kurgu aslında.

İsimler ve hatalar değişmez.

Şekil değiştirir.

Tarih tekerrürden ibarettir.

Meraklısı inceleyebilir.

Gabo, aynı zamanda ‘Büyülü Gerçeklik’ akımının öncü yazarları arasında.

Gerçekçi ve detaylı yapılan betimlemelerin fantastik, doğaüstü belirgin unsurları içine aldığı bir kurgu aslında bu ‘Büyülü Gerçeklik’…

‘Yüzyıllık Yanlızlık’ kitabının satırlarında, olayların geçtiği Macondo kasabasında 5 yıl süren bir sağanak yağmuru, bir karakterin ölüm haberi üzerine gökten akan sarı şelaleleri ve domuz kuyruklu bir bebeğin doğumuna şahit bile oluruz.

Okurken bu kurgusal evren içinde, bu olayların tümünü ‘Normal’ kabul ederiz.

Karakterler bu olayları yorum yapmadan, endişelenmeden yaşarlar.

Konu akar gider.

Zaman da…

Romandan filme atlayalım.

Senarist, yapımcı ve yönetmen ‘Coen Kardeşler’in Oscar ödüllü filmi Fargo’nun (1996) jeneriğindeki ifadeyi gözünümüzün önüne alalım.

‘Bu gerçek bir hikaye. Bu filmde anlatılan olaylar 1987 yılında Minnesota’da gerçekleşti. Hayatta kalanların isteği üzerine isimler değiştirildi. Vefat edenlere duyduğumuz saygıdan dolayı olayların geri kalanı olduğu gibi anlatıldı.’

Fargo, çarpıcı ve kara komedinin büyük beyaz perdeye resmedilmesidir.

Ancak araştırmacılar, Orta Batı Amerika’da geçtigi söylenen bu hikayenin izine rastlayamaz.

Hmmm.

Biraz sıkıştırılınca ‘Coen Kardeşler’ hikayenin aslında temelinin olmadığını kabul eder.

Joel Coen bu durumu bir röportajında şöyle açıklar.

‘İzleyicilerin, hikâyenin gerçek olduğu söylediğimizde sahip olacakları beklentiler bizim istediğimiz şeyleri yapmamıza izin verecekti. Kurgu olduğunu düşünselerdi, bunların hiçbiri yapamazdık.’ 

Öte yandan, ‘Fargo’, 2006 yılında ‘kültürel, tarihi ve estetik olarak önemli’ filmler arasına girdi ve ABD Ulusal Film Arşivi‘n de muhafaza ediliyor.

Kurgu bir hikâyeye dayanıyor.

Aynı yıl ‘En İyi Senaryo’ Oscar Ödülünü de kaptı.

.- Bak yine ‘Algı Yönetimi’ne geldik.

Nefis film.

O ayrı.

Her gün daha çok bilgi ve haber üretiliyor, ama üzerine düşünmeye vakit kalmadan tüketiyoruz.

Nevi şahsına münhasır ‘Sosyal Medya Platformları’ sağolsun.

Bu sosyal etkiler, ürünlerden, okuldaki başarı düzeyine, kariyerlerden, tabaktaki lokmalara kadar her şeyi birbirine karıştırdı.

Gittiği toplantılar, bölgeler, bayiler, ziyaretler ve etkinliklerden istikrarlı post atanları biliyoruz.

Çalışıyorum yani…

Based On A true story.

.- Yersen.

Diğer taraftan itibarın bizzat kendisi bilginin kaynağını da yerle bir etti.

Bilginin kaynağını, artık birinci el de olsa, ‘Güvenli’ kabul etmiyoruz.

Kabulümüz ‘herkes doğru olmayabilir’ yani.

Ama uzak duramıyoruz. 

Polonya asıllı ingiliz Sosyolog ve filozof Zygmunt Bauman, Fransız El Pais röportajında sosyal medya ve insanlık olarak geldiğimiz noktayı şöyle tanımlıyor.

‘Sosyal ağların yarattığı tek şey ikame bir kimliktir.’

.- devam ediyor.

‘Dizginler elindeymiş gibi, dilersen arkadaş eklersin, dilersen silersin. İlişki içinde olduğun insanların kontrolü de senin elinde zannedersin. İnsanlar kendilerini bu ortamda daha iyi hisseder, çünkü çağımızın büyük korkusu yalnızlık, terk edilmişlik….Ancak esas diyalog sizinle aynı şeylere inanan insanlarla konuşmak değildir. Sosyal medya bize diyalog kurmayı öğretmez, çünkü anlaşmazlıktan yani çatışmadan kaçınmak çok kolay…’

.- ekliyor

‘Kendimize kendi sesimizin yankıları olan sesleri duyabileceğimiz, kendi yüzlerimizin yansımalarını görebileceğimiz bir konfor alanı…’

Çok kullanışlı ve keyifli bir tuzak yani…

Yüzyıllık Yanlızlığın ‘Büyülü Gerçeklik’ içindeki kurgusal evreni gibi.

Gökten sarı şelaleler akıyor ve domuz kuyruklu bir bebeğin doğumuna şahit oluyoruz.

Söyleyeceklerim bu kadar.