Ağrı Krallığı
857
post-template-default,single,single-post,postid-857,single-format-standard,bridge-core-2.1.2,qode-news-3.0,translatepress-tr_TR,ajax_fade,page_not_loaded,,vertical_menu_enabled,qode-title-hidden,qode_grid_1300,side_area_uncovered_from_content,qode-content-sidebar-responsive,qode-theme-ver-19.9,qode-theme-bridge,disabled_footer_top,disabled_footer_bottom,qode_header_in_grid,wpb-js-composer js-comp-ver-6.1,vc_responsive,elementor-default,elementor-kit-219

Ağrı Krallığı

Biraz karanlık girelim sonra açılırız.

Fasya.

Ak zar.

Latince fascia.

‘Bant’

Cilt altında yer alan, kasları ve iç organları birbirine bağlayan, stabilize eden, çevreleyen ve ayıran doku katmanı.

Kemik yapısı bizi sadece dik tutuyor zannediyoruz.

Yanlış.

Sadece kemik, eklem yapısı bizi dik tutmuyor.

Fasya kasa yapışır ise, hareket edemiyorsun. MR çeksen görünmüyor ama var.

Motor haraketlerin, tüm hareket kabiliyetimizin incecik temeli.

Ligamentler bir kemiği başka bir kemiğe, tendonlar kasları kemiklere bağlıyor, fasya ise kasları ve diğer yapıları çevreliyor, tutuyor.

.- Çok mu bilimsel oldu?

Süperman’in vücudununu sarmalayan kıyafeti gibi fasya.

Kronik ağrıların kaynağı da olabiliyor.

Devam edelim.

Birde ‘Kapı Kontrol Teorisi’ var.

‘Kapı Kontrol Teorisi’ bir basketbolcunun önemli bir maçın son beş dakikasını kırık bir bilekle nasıl oynayabildiğini açıklıyor.

Konsantrasyonu ve maçın yarattığı duygusal bağla, beyindeki (omurilikteki) nöral kapıları, ağrıyla ilgili olmayan sinyallerle engelliyor.

Kapanan nöral kapılar kırık bilekten gelen ağrı sinyallerinin geçmesine engel oluyor.

Ağrı hissinin önüne geçiyor.

.- Kapıyı kapatıyor yani.

Durana kadar ağırının farkında olmuyorsun.

Bu bilgileri kenara koyalım.

Derine inelim.

Peter Michael Senge.

MIT Sloan Yönetim Okulu kıdemli öğretim görevlisi.

Örgütsel Öğrenme Derneği’nin kurucusu. Öğrenen Organizasyon kavramını tüm dünyaya tanıtan ‘Beşinci Disiplin’ kitabının yazarı.

.- Kitap nefis.

Meraklısı inceleyebilir.

Kurumsal dünyada organizasyonel değişimin daha iyi anlaşılması iςin ‘sistem’ düşüncesinin somut araçlara dönüştürmüş. Çalışmalaɾı iş hayatında insan değeɾleɾine yönelik biɾ yapı taşı niteliğinde.

Diyor ki; kurum kültürü, amaç, deneyimlerden öğɾenebilmek ve sistem düşüncesi, oɾganizasyonlaɾın potansiyelleɾini geɾçekleştiɾebilmeleɾi iςin vazgeçilmezdir.

‘Organizasyon Şeması’ seni kağıt üstünde ayakta tutuyor.

Bir nevi kemik, eklem yapısı.

Kurum içinde yer alan, çalışanları ve kurum içi organları birbirine bağlayan, stabilize eden, çevreleyen ve ayıran, önemli doku katmanı ise ‘Kurum Kültürü.’

‘Fasya’ yani.

.- Bak kas demiyorum.

Deforme olursa hareket edemiyorsun.

Kurum kültürü organizasyona, yani hiyararşiye yapışır ise, hareketsiz kalırsın.

MR çeksen bu da görünmüyor ama var.

Bütünü o ayakta tutuyor.

Öte yandan, kurum kültürü kurumsal akut ağrıların da nedeni.

Peki bu ‘Kurum Kültürü’ denen ‘Fasya’yı nasıl sağlıklı tutacağız ?

.- Güçlü demiyorum bak. Sağlıklı!

Bir katman daha derine gidelim.

Frank Furedi.

Canterbury Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Profesörü.

‘Korku Kültürü’ isimli  kitabında sosyolojik olarak günümüz insanının içinde düştüğü koşulları analiz ediyor.

Furedi’ye göre korku, herhangi bir beklenmedik veya öngörülemeyen durumla karşılaşan insanın zihnini karmaşıklaştıran bir mekanizma.

Yaşadığımız birçok korkunun kaynağında ise sadece kişisel deneyimler değil, farklı başka faktörler de var diyor.

‘Belirsizlik’ insanlarda büyük bir korku ve şüphe atmosferi oluşturuyor, insanların yüreklerine ve akıllarına bunu sindiriyor.

.- ‘Belirsizlik’… bunu aklımızın kenarına yazalım.

İnsanın doğasında olan ‘korku’ duygusu dün nasılsa, bugün de aynıdır.

İş, toplumdan kurumlara indirgendiğinde ise konu genleşiyor.

Kurumsal akut bir ağrı aslında bu korku kültürü.

Korku kültürü kurumlarda çoğu zaman açıkça var olduğu söylenemeyen, ancak gizli bir şekilde varlığını sürdüren bir organizma.

Korku kültürü kurumlarda bir yaşam felsefesi olarakta yaşanabiliyor.

.- Çok sert mi oldu ?

Rahmetli üstad Doğan Cüceloğlu’nun, ‘İletişim Donanımları’ kitabında daha sert açılımlar var.

Bir paragraf alalım.

“Bu kültürde ezenler ve ezilenler vardır. Zorlayıcı ve korkulacak bir güç olmadıkça insanların ve kuralların hesaba alınmadığı kültürdür. Eğer ortamda korku yoksa kişilerin insan olarak değeri yoktur, kurallara uyma zorunluluğu duyulmaz. İnsanın özü, onuru, tekliği önemsenmez; önemli olan güçtür.”

Bir katman daha ilerleyelim.

Amy C. Edmondson

Edmondson ile tanışmamın sebebi, takdirle takip ettiğim üstad Serdar Salepçioğlu.

Liderlik, ekip oluşturma ve örgütsel öğrenme üzerine uzman Edmondson.

Yedi kitabı var.

Ancak bir tanesi kurumsal hayatın bu akut ağrısına dokunuyor.

‘Korkusuz Organizasyon’ (The Fearless Organization)

Meraklısı inceleyebilir.

Kitap bu kurum kültüründe derin yaralar bırakan korku kültürünün üstüne üstüne gidiyor.

Çalışanlar özünde işe akıllarını koymalı, işleri başarmak adına işbirliği yapmalı ve üretkenliklerini ortaya koymalı diyor Edmondson.

Tarifi genleştiriyor.

Çalışan, kim olursa olsun, değer yaratabilmeli, sahip olduğu yeteneği ortaya koymakla hayatına devam etmeli.

Beklenti bu ama insanların bu gelişim yolculuğuna en büyük sekteyi korku kültürü vuruyor.

Esneyemiyorsun yani duruyorsun.

.- Bal tutan da parmağını yalıyor.

Korkuyla iş yönetmeye kalkan patron hepimizin hayatına girip çıkmıştır.

.- Hala çıkmamış ise, onu paketleyip bir hindistan çevizi adasına göndermenin vaktidir.

Korku kültürünün var olduğu kurumda yönetici, dediğini yaptıran, katı kuralları olan bir kimliğe bürünüyor.

Tüm gücü elinde tutmak için çırpınıyor ve hatta bu gücü paylaşmayı da sevmiyor.

Edmonson kitabında bu konuya atıf yaparken, birçok yöneticilerin hala korkunun bir motivasyon kaynağı olduğuna inandığını vurguluyor. O yöneticilerin, korkan insanların daha çok çalışacaklarına olan inancını koruduklarını söylüyor.

Negatif öğreti  – bir anlamda korku – öğrenmenin, başarının veya işbirliğinin gerekli olduğu iş ortamı için etkili bir motivasyon aracı değil.

‘Psikolojik Güvenlik’ diye adlandırdığı bir alanine varlığına işaret ediyor Edmonson.

Kitabındaki sihirde burada.

‘Psikolojik Güvenlik’ alanının çerçevelediği bir ‘Kurum Kültürü’ içinden geçtiğimiz bu dönemde güven unsuru hayatımızın her köşesinde azalırken ayakta durabilmenin yolu aslında.

Kendimizi iyi hissetiğimiz, güvenli bir alan ‘Psikolojik Güvenlik’

İnançlarımızı, küçümsenmeden, kendimizi risk altında hissetmeden ve dinleneceğimizi bilerek aklımıza geleni dile getireceğimiz bir ortam.

Toparlayalım.

Kurum içinde kişiler arasında iletişimde bile bir sosyal baskı düzeneği bu korku kültürü.

Bir nevi ‘Ağrı Krallığı

Bu krallıkta insanların özüne önem verilmiyor, sosyal maskeye, mevkiye ve maddiyata önem veriliyor.

Kurum Kültürü’nde insanlığın özü önemlidir.

Her karar, iş yaşamına ve insana katkısı oranında anlam bulur.

Bal tutan da parmağını yalayamaz.

.- Kimler mi kuruyor bu ‘Ağrı Krallığını’ ?

Erich Fromm bu soruya şöyle cevap veriyor :

‘Dünyadaki bütün savaşların ve kötülüklerin temelinde, kendi yaşamında var olamayanlar yatıyor.’  

Bitirelim.

Bir kahve koyalım.